top of page

POPÜLER AMA SEVİLMİYOR: ERTELEME HASTALIĞI

Güncelleme tarihi: 19 Oca 2023



(Makalenin tüm hakları Ece Ağabeyoğlu'na aittir. İzinsiz olarak tamamı veya bir kısmı yayınlanamaz, alıntılanamaz. 31.03.2020)

Ayşe, kişiliğinin bir parçası olan öğrenme merakı sayesinde, ilkokulda ve kısmen de ortaokulda, derslerde bahsedilen şeyleri ilginç bulabiliyordu. İlginç bulabilmesi de, genellikle bazen derste gördüğü kadarıyla, bazen de ödev yapmak veya sınava çalışmak için mecburen göz attığı kadarıyla gemiyi yürütmesini sağlıyordu. Hatta bu gemi, Milli Eğitim’in de onayıyla takdir ve teşekkür belgeleri eşliğinde yürüyordu. Bu nedenle, etraftan hep duyduğu ve kendisine son derece sıkıcı gelen “çalışkanlık” kavramını daha çok, aile büyükleri ve öğretmenlerin övgüsünü sağlayan bir araç olarak algılıyordu. Oturup sık ve düzenli ders çalışmak – söz gelimi, her gün okulda işlenenlerin üzerinden evde bir kez daha geçmek- mantıklı ve güzel bir hedef gibi görünse de, günün sonunda başarıyı, hem de belgelenmiş şekilde zaten elde ediyorsa, bu sıkıcı davranışa kendini zorlamasına gerek yoktu. Üstelik, okul notları performansı ortalamanın biraz üzerinde seyrettiği için büyüklerin kendisini “çalışkan” etiketiyle övmelerini de bedavadan elde ediyordu. Bu gemi, kendisini pek de şaşırtmayan bir şekilde lisede karaya oturdu. Çünkü lisede artık, sadece ilgi duyarak, mantık yürüterek veya açık algıları sayesinde gözlem/sentez yaparak “yırtabileceği” dersler azalmış, konular ciddi şekilde vakit ve emek isteyen, aktif öğrenme, düşünme, uygulama gerektiren hale gelmişti. Ailesi durumu, o sırada aile içinde yaşanan olumsuz gelişmelerin etkisine yorsa da, Ayşe sebebin bu olmadığını, hep sıkılıp kaçındığı bir şeyin, yapmak zorunda olduklarını zamanında yapmamanın bu sonuçlara yol açtığını görüyordu. Bunu görmesi, çok mecbur kaldığı zamanlarda yüksek çaba harcayarak gemiyi tekrar yüzdürmesine yetti her zaman. Ancak o gemi karaya daha çok oturacaktı. Bilinçsiz yapılan -ama o dönem tam aksi kolayca iddia edilebilen - üniversite tercihinden sonra, tekrar sınava girip şansını denemeyi aklına bile getirmezken, üniversitedeki ağır derslerin altında ezilip en güzel yıllarının bir kısmını bunalarak geçirirken, çok sevdiği ikinci yabancı dili için isteyerek gittiği kursun ikinci yarısında, önünde gittiği sınıf arkadaşlarının arkasında kalırken ve başlangıcında iş hayatı algısının tamamen okul gibi olması nedeniyle günü kurtarma alışkanlığı aynen devam ederken, gemiyi tekrar tekrar yüzdürmek için çabalaması gerekti. Aynı enerji, karaya oturan bir gemiyi yüzdürmeye değil de, örneğin rotayı gözlemlemeye veya istenen yöne çevirip yeni yerler görmeye harcansaydı, yolculuktan alınan keyif büyük ihtimalle çok daha fazla olacaktı.

Ayşe’nin hikayesinde tanıdık gelen şeyler oldu mu? Burada çok öne çıkmasa da, arka planda, hayatın önemli dönemeçlerinde kararlarını neye göre verdiği çok önemli bir etken. En az o kadar kritik olan diğer etken ise, zorunlu olduğu görevler karşısındaki tutumu. Dikkatli gözlerden kaçmamış olacağını tahmin ettiğim bir unsur daha var hikayede. İki yerde ipucu yer alıyordu: aslında bu yaşadıkları boyunca durumunun farkında olması.

NEDİR BU ERTELEME HASTALIĞI?

Böylece, İngilizce’de “procrastination” olarak geçen ve buradan itibaren “erteleme hastalığı” olarak anacağımız kavramın tanımını yapmış olduk. Hızlı tanım; yukarıda bahsedildiği gibi, kişinin elinde belli bir sürede yetiştirmek zorunda olduğu bir iş ya da görev varken bunu geciktirmesi, bekletmesi, son ana kadar ertelemesi davranışı. Üstelik bunu yaparken, bu yaptığının farkında olması ve bundan da memnun olmaması.

Dilimizde var olan “savsaklama”, “oyalanma”, “kaytarma” ve “erteleme” gibi sözcükleri, umursamamak ve istememeyi içerdiği için tercih etmedim. Kavramı ifade eden karşılık olarak “erteleme hastalığı”nı seçtim. Olumsuz ve istenmeyen bir durum olan bu konu, “erteleme alışkanlığı”, “erteleme sorunu”, “sürekli erteleme”, “kronik erteleme”, “erteleme davranışı” ve hatta “prokrastinasyon” olarak da geçiyor literatürde. Bu yazıdaki isimlendirmede geçen “hastalık” ifadesinin, tıbbi bir anlamı olmadığını da eklemek isterim. Bu ifade, tekrarlayan ve olumsuz sonuçları büyüyen türdeki ertelemeyi kastediyor.

Birbirine yakın ama aralarında ufak farklar olan tanımları inceleyince ortaya çıkan şunlar oluyor:

Erteleme hastalığı; davranışsal bir eğilim.1 Yani, farklı durumlarda tekrarlanma söz konusu. Tutum olarak kaçınma içeriyor.2 Bazen alışkanlıkla, yani farkında olmadan, bazen ise kasıtlı bir eylem olarak ortaya çıkıyor.2 Olumsuz tarafını oluşturan ise sadece hedeflenenlerin yapılamaması veya kötü performans değil, kişinin bunu rahatsız olacağı noktaya kadar ilerletmesi1 ve yol açacağı olumsuz sonuçları bilmesine rağmen yapması.2 Bu yönüyle, aslında kendine zarar verme veya kendini sabote etme sınıfına giren bir durum. Tanımlara zaman ve ödül kavramları da giriyor. Daha çok keyif alınan veya iyi hissettiren şeyin, asıl yapılması gerekene tercih edilmesi, yani kısa süreli bir keyfin uzun vadeli olanlara tercih edilmesi söz konusu.3 Olumsuz duyguları yönetmeye, görevi tamamlamaktan daha çok önem vermek olarak açıklayan da var.4 Burada kastedilen, yapılması gerekli işin veya erteleme davranışının yarattığı olumsuz duygularla başa çıkabilmek için, kişinin işi yapmaktan kaçınması ve kendisine iyi gelecek başka şeyler yapması.

Bir başka tanıma göre, erteleme hastalığı, yapılmak istenenle, yani niyet ile hareketler arasındaki geçici zaman farklarının oluşturduğu bir durum. Burada niyet ya da kişiden kişiye değişen hedef tanımı, hayal edilenler, istenenler gibi kişisel faktörlerin oldukça belirleyici oluşuna dikkat!24

Bu davranış, kişiyi şöyle bir kısır döngüye sokuyor: yapılmak istenmeyen iş ertelenirken ilgilenilen diğer işler veya zevkler, beklenen rahatlamayı sağlamak yerine, ertelenen işe yüklediğimiz negatif anlamları daha da çoğaltarak işi zorlaştırıyor. Yapmak zorunda olduğumuz işin başına ne zaman dönsek, bu olumsuz duygular hala orada oluyor, hem de artmış stres, kaygı, suçluluk ve azalmış özsaygı ile birlikte. 5

Günümüzde bu sorunun giderek büyüdüğünü çok sayıda araştırma söylüyor. Seçeneklerimizin giderek çoğalması kararları ertelemeye, sosyal medya ve internet gibi dikkat dağıtıcıların çokluğu ise davranışsal ertelemeye gitgide daha çok neden olmakta.

Toplumdaki yaygınlığını anlamanın bir yolu, araştırmalara konu olan aşağıdaki durumlara göz atmak olabilir16:

- Vergi mükelleflerinde, vergi ödemelerini geciktirme davranışı olarak gözleniyor.

- Tıp alanında, hastaların tedaviyle ilgili üzerlerine düşeni yapmaması şeklinde karşımıza çıkıyor.

- Ekonomi alanında, emeklilik için para biriktirmeye çok geç başlamak olarak gözleniyor.

- Siyasette, seçilmiş başkanların önemli kararları ertelemelerinin etkileri görülüyor.

- İş hayatında ise, ekiplerin işlerin büyük kısmını teslim tarihinin yaklaştığı zamana bırakması sıklıkla yaşanan durum

BU YAZININ AMACI

Bu yazıyla birkaç şeyi amaçladım:

1) Öncelikle, bu sorunun çoğu insanın hayatını etkileyen bir durum olduğuna ve yaygınlığına dikkat çekmek. Sadece kendisinin veya bir yakınının sorunu olduğunu düşünen varsa, araştırmalara konu olacak denli yaygın bir durum olduğunu anlayarak biraz daha geniş perspektiften bakabilir. Konuya farklı açılardan bakabilmek de kavramak için iyi olacaktır. 2) Kökenine ve bu duruma yol açan şeylere göz atmak. 3) Çözüm önerilerini incelemek.

Danışmanlar, koçlar, eğitmenler gibi gelişim profesyonelleri için bu makalenin, karşılaşabilecekleri çeşitli profillere ilişkin olabildiğince detaylı bir içgörü sağlayarak fayda yaratabileceğini de umuyorum.

Kendi kişisel gelişimi için okuyanlara ise, kendi durumları veya üçüncü kişilerin durumları hakkında düşünme - fark etme yolunda ve çözüm arayışında ışık tutmasını diliyorum.

Hızlı çözüm isteyenler için internet arama motorlarında “procrastination / erteleme hastalığı” gibi sözcükleri arattığınızda çıkan çok daha kısa yazılar, hatta bir kısmına burada da değineceğim eğlenceli videolar önerilebilir. Sürdürülebilir sonuçlar için, olguların kökenine inmek, daha detaylı ve derinlemesine düşünmek, yeni şeyler öğrenmek veya ilham alarak kendi çözümlerini üretmek isteyenler bu yazıdan daha çok faydalanabilir. Burada niyetlendiğim bir diğer şey; ortadaki bilgi ve araştırma bombardımanını olabildiğince süzerek, bulgu ve tavsiyelerin özünü, deneyimlerimle harmanlayarak yorumlamak.

Bir konuyu öğrenmenin en iyi yolunun, onu başkalarına anlatmaktan geçmesi de kendime sağladığım fayda. Erteleme hastalığı konusuna eğilen ve öğrendiklerini paylaşan pek çok insan gibi, benim de böylesi bir çalışmayı yaparken, bu alışkanlığımla savaşmak zorunda kaldığımı itiraf etmem, işin ironik ve bir o kadar klişe yanı.

NE DEĞİLDİR?

Tanımla ilgili önemli birkaç yanlış anlaşılma riskini hemen şimdi bertaraf etmekte fayda var:

- Haklı sebepler -örneğin, önem veya aciliyet sıralaması - nedeniyle bir işi ertelemek, konumuz dışında. Normal erteleme veya ötelemeden ayırabilmek için bu yazıda “hastalık” ifadesi kullanılmakta.

- Tembellik ile karıştırılmaması gerekir. Erteleme hastalığına yakalanmış kişiler, tembellerle aynı kişiler değildir. Çünkü tembellik yapan biri, özgür seçimini yaşar, bir şey yapmak istemez ve bundan dolayı kendini kötü de hissetmez. Oysa erteleme hastalığında, kişi bunu isteyerek seçmemekte ve aslında işi yapmayı ve bitirmeyi istemektedir. Ancak kendini bir türlü başlamaya veya bitirmeye zorlayamadığı için mutsuz olmaktadır.6

- Rahatlama / dinlenme gibi davranışlardan da ayrı tutulmalıdır. Bazen bir işi yapıp bitirmeden önce biraz dinlenmek tercih edilebilir. Buradaki ayırt edici durum ise, bu tür bir dinlenmenin kişiye sonrasında enerji kazandırmasıdır. Erteleme hastalığında ise, kişinin enerjisi yükselmek yerine giderek daha çok düşer. Bu da, ertelenmekte olan işin bu kez de enerji kalmamasından dolayı ertelenmesine yol açar. 6

- Bir zaman yönetimi problemi değil, duygu yönetimi problemidir.5

BELİRTİLER

Erteleme hastalığı, kendini şöyle belli ediyor: Kişi eyleme geçmek yerine, kendi kendine bahaneler ve kaçış yolları bularak görev(ler)ini erteliyor.8 Evdeyse örneğin; uzun zamandır düzenlenmesi veya temizlenmesi gereken bir çekmece / oda dikkatini çekiyor. Esas yapması gereken iş yerine, öncelikle bunu bitirmeyi görev ediniyor. İş yerindeyse, hanidir aklında olup da o an acil olmayan bir işi öne alıyor. Burada sahte bir tatmin duygusu yaşanıyor, çünkü aslında faydalı ve gerekli bir iş kotarılmış oluyor. Bu duygunun sahteliği, kısa sürmesi ve daha olumsuz bir duruma yol açmasından. İşi tamamlama zamanı yaklaştıkça stresi artıyor ve buna artan bir öfke de eşlik ediyor. İşi, yapabileceğinden daha yüzeysel veya kaba taslak şekilde tamamlıyor. Bu durum da tekrar hem stres seviyesini artırıyor, hem de özgüveni düşürüyor. 8

Bunun bilinen popüler bir örneği, diyete veya spora başlamaktır. Genellikle hafta başında başlamak üzere planlanan bu konu, sürekli ertelenerek bir sonraki hafta hedeflenir. Sonunda ise bu kısır döngü sürekli hale gelerek kronikleşir.

Eğer aşağıdakilerden birkaç tanesini kendinizde gözlemliyorsanız, sizin için de sorunlu erteleme davranışı geçerli denebilir3:

- Öncelik sırasında sonlarda olan işlerle çalışmaya başlamak

- Harekete geçip işe girişmek yerine, yapmanız gerekenler üzerinde tekrar tekrar düşünmek

- İşinizin başına oturduğunuz an, yeniden tuvalete gitmek veya kahve yapmak gibi ihtiyaçların doğması

- Önemli olmalarına karşın, yapılacaklar listenizde uzun süre durmaya devam eden işlerin olması

- Bazı işler yapmak için hep doğru zamanı bekliyor olmanız

Öz farkındalık, sürecin bir parçası. Bir yandan, çözümün parçası gibi görünüyor olması normal. Çünkü, herhangi bir durumu değiştirebilmenin ön koşulunun, farkındalık olduğu, hatta ikinci koşulun da, bundan memnun olmamak ve değiştirmek isteği olduğu, sanırım herkesin malumu. Bunlar çözüm için gerekli, orası doğru. Ancak, erteleme hastalığının zararının bir kısmı, paradoksal biçimde, bu öz farkındalıktan türüyor. Bu olumsuz erteleme sarmalına girdiğimiz zaman, hem yapılacak işten kaçınmakta olduğumuzun, hem de bu kaçınmanın kötü bir fikir olduğunun farkında oluyoruz. Bu ise çok kötü hissetmeye yol açıyor. Buna rağmen devam ettirdiğimizi de görüyoruz. Dolayısıyla, mantıksız bir davranış söz konusu. 5 Mantıklı davranış, insanın kendine zarar vereceğini bildiği bir şeyi yapmamasıdır.

Çevrenin algısı da belirtilerden biri. Erteleme hastalığından muzdarip kişiler çevreleri tarafından “savsak”, “rahat”, “üşengeç” gibi sıfatlarla anılıyorlar.8 Bunlardan sadece “rahat” sözcüğü, hem olumlu, hem olumsuz olabilecek bir özelliği tanımlıyor. Yani genel olarak, toplumca olumsuz algılanan bir durum.

Konu hakkında daha derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler, Geçici Motivasyon Teorisini (Temporal Motivation Theory) inceleyebilir.

SONUÇLARI

Olumsuz sonuçlar:

Erteleme hastalığının en başta gelen sonucu, kişinin potansiyelini açığa çıkarmasına ve başarıya ulaşmasına engel olması.3 Bu da pek yabana atılacak bir zarar değil. Çevrenizde eminim şunun gibi kişilere rastlamışsınızdır: İyi bilgi birikimi, ortalamanın üstünde yetenek ve becerileri olan, işini de gayet iyi yapan bir kişi. Ama her nedense, onu daha ileriye taşıyacak veya sizin onu layık gördüğünüz yere ulaştıracak bazı aksiyonları sürekli erteliyor. Bu, erteleme hastalığının, potansiyelin açığa çıkmasına engel oluşunun bir örneği olabilir.

Bazen o kadar strese neden olabilir ki; uykusuzluk, bağışıklık ve sindirim sistemi bozuklukları gibi fizyolojik sonuçlara, ya da diğer insanlarla ilişkilerde ve işyerinde ekip çalışmasında sorunlara yol açabilir.7

Zamanla kişinin her işini ertelemeye başlaması ve bu durumun günlük hayatı sekteye uğratması, yani kronikleşmesi de olası riskli sonuçlardan biri. 8

Bu kronikleşme durumunda ise, hem verimlilikteki düşüş sorun olmaya başlıyor, hem de zihinsel ve fiziksel sağlık üzerinde ölçülebilir yıkıcı etkileri oluşabiliyor. Bu etkiler arasında kronik stres, genel fizyolojik stres ve düşük yaşam tatmini, depresyon ve anksiyete semptomları, kronik hastalıklar ve hatta hipertansiyon ile kalp ve damar hastalıklarına bile yer alıyor.5 Bu şekildeki versiyonu davranışsal bağımlılık kategorisine girebilir gibi görünüyor. 10

Olumlu sonuçlar:

Her madalyonun iki yüzü olduğundan hareketle, bu davranışın da insanlara sağladığı bazı avantajlar olabilir. Zaten genellikle, belli bir tutumu tercih etmemizin altında yatan nedenlerden biri de, bunun bize hizmet etmesi ve bazı istediğimiz sonuçları sağlamasıdır.

Erteleme konusunda da, bilim insanları bir ayrıma giderek iki tip erteleyici insan profilinden bahsediyorlar: i) Pasif erteleyici ve ii) Aktif erteleyici. Pasif erteleyici tip, geleneksel ertelemeci. Yani, harekete geçme kararsızlığı ile tutuk davranıyor ve görevini zamanında yetiştiremiyor. Aktif erteleyici tip ise, baskı altında çalışmayı tercih ederek, kasıtlı olarak işini erteliyor. Aktif erteleyicinin tutumunun sorunlu olmadığı düşünülüyor ve nedeni şu: Her ne kadar pasif olan kadar erteleme yapsa da, birkaç açıdan erteleme yapmayanlarla daha çok benzeşiyor22:

- Zamanın amaçlı kullanımı - Zamanın kontrolü

- Özyeterlilik inancı - Baş etme stilleri

- Elde ettikleri sonuçlar (akademik performans dahil)

Erteleme alışkanlığı konusunda sıklıkla gündeme gelen baskı altında daha iyi çalışma argümanıyla ilgili, bu alanda araştırma yapan, yorum ve fikirlerini paylaşanlardan bazıları, bunun bir bahane olduğunu ve bu davranışın da sorunlu olduğunu savunuyor. Ancak yukarıdaki araştırma, özellikle elde edilen sonuçlar açısından bu grupla ertelemeden iş görenler arasında pek bir fark olmadığını gösteriyor.

OLASI NEDENLERİ

Ertelemeye yol açan unsurlara baktığımızda, temelde üçe ayırarak gruplamak mümkün görünüyor:

1) Kişiyle ilgili nedenler (beceriler, kişilik, demografi, durumlar)

2) Çevresel etkenler (çoğu insanı benzer şekilde etkileyen dış koşullar)

3) İşle ilgili nedenler (işin ne olduğu, kalan süre vb.)

Kısır bir döngü halinde kronikleşen ertelemenin, başlardaki tanım bölümünde de yer aldığı gibi, insanların görevle ilgili olumsuz duygularını yönetmeyi başaramamasından kaynaklandığı söylenebilir.5 Ne de olsa, olumlu hisler beslediğimiz işleri son ana kadar ertelemeyi pek tercih etmiyoruz.

Aşağıdakilerin erteleme hastalığının olası nedenleri olduğu düşünülüyor 3 8 6.

- Motivasyon eksikliği - Kötü zaman yönetimi - Mükemmeliyetçilik - Özdisiplin zayıflığı - Plansız davranma eğilimi - Başaramama kaygısı - Başarı korkusu - Bitirememe kaygısı - Kararsızlık - Karar yorgunluğu

- Kişiliğe uygun olmayan iş seçimi - Bilgi eksikliği - İşin önemsiz bulunması

- İşin ilgi alanı dışı/keyifsiz olması - Beceri eksikliği - Zamanın değerini azımsamak

- Kendinden yüksek standartlı / olağandışı beklenti - Yetersiz hissetmek

Bunlara göz atarken, kendi nedeninizi doğru teşhis ettiğinizi düşünüyorsanız, aslında otomatikman çözüm yolları da belirmeye başlıyor. Ancak, hepsinin çözümünün ilk anda akla gelen kadar basit olmayabileceğini de hesaba katmak lazım. Örneğin, mükemmeliyetçilik kişinin uzun zamandır var olan bir alışkanlığı ise, aniden tutum değiştirmesi zor olabilir. Zaman yönetimi konusu çok geniş bir kavram olup, hangi adımında iyileştirme yapılabileceğinin iyi tespit edilmesi gerekir. Kaygılar ve motivasyon eksikliğinin altında yatan başka şeyler olabilir. Örneğin, kişinin aslında kendinden şüphe duyması söz konusudur ve özgüvensizlik ya da endişe gibi olumsuz duyguları vardır.11 Ancak bunları yapmak zorunda olduğu işle ilişkilendiriyor olabilir. Yapılmak zorunda olunan işi her zaman kişi kendisi seçemiyor olabilir. Bilgi eksikliğini gidermek en kolayı gibi görünmekle birlikte, bunun için gerekli zaman ve çabanın miktarına göre zorluğu değişecektir.

DAHA SIK GÖRÜLDÜĞÜ GRUPLAR

Konuya demografik açıdan bakacak olursak; yetişkinlerin yaklaşık %20’sinin düzenli olarak erteleme sorunu yaşadığı, öğrencilerde ise bu durumun kronikleşerek %70-%90 oranında olduğu tahmin ediliyor.17

Literatürde bu konuyu incelerken, çeşitli gruplarda yapılan araştırmalara rastladım. Özellikle öğrenciler üzerinde çok çalışılmış ve onlar için ayrı bir terim türetilmiş: Akademik Erteleme. Bu terim, hem üniversite öncesi, hem de üniversite, yani lisans ve üstü dönemleri kapsıyor. Özellikle yetişkin hayat öncesinde, hele ki kişiliğin de gelişiminin devam ettiği yaşlarda bu konunun özel olarak ilgi alanı olması çok normal. Çünkü öğrencilerin geleceği, en önemli işleri olan ders çalışmak, ödev yapmak, sınavlara hazırlanmak ve diploma edinmek gibi şeylerle yakından ilgili. Bu aktiviteler de zamanı iyi yönetmeyi, öz disiplini ve faal olmayı gerekli kıldığı için, erteleme hastalığı öğrenciler için olumsuz sonuçlara sahip olabilir. Konunun bir diğer çünkü’sü de, alışkanlıklarla ilgili. Yine genç yaşları dikkate alacak olursak, çoğunlukla bu dönemde çalışma ile ilgili edinilen alışkanlıkların, yetişkin hayatta işle ilgili başarı durumunu etkileyebileceği düşünülüyor.

Erteleme hastalığı, salt demografik özelliklerden çok bireylerin hayatta yaşadıkları durumlarla ve kişilik özellikleri ile ilgili gibi görünüyor olsa da, yaş ve cinsiyet gibi daha sabit faktörlere, ayrıca eğitim ve medeni hal gibi durumsal faktörlere bağlı olarak da farklar görülüyor. (Eğitimliler, daha az eğitimlilerden, bir ilişkisi olanlar da yalnız olanlardan daha şanslı.) İçinde bulunulan toplumun kültürü de bu konuda etken. Öz disiplinin önemsendiği ve önemsenmediği kültürlerde durum farklı.

Toplum kültürü demişken, çalışkanlık ve sistematiklikleriyle nam salmış bir toplum olan Almanlar ile ilgili yapılmış bir araştırmadan bahsetmek isterim. Buna göre18; yaş dağılımında en çok 14-29 yaş arası kişilerde, cinsiyet açısından ise yine aynı yaş grubunda kadınlara kıyasla erkeklerde daha yüksek olduğuna rastlanmış. Bununla birlikte aynı araştırma; yüksek stres, depresyon, anksiyete, yorgunluk ve özellikle iş ve gelirle bağlantılı düşük hayat tatmini söz konusu olduğunda erteleme sorununun büyüdüğünü bulmuş. Burada bahsedilen stresin aslında “algılanan stres” olarak ifade edildiğini dikkate almakta fayda var. Stresin düzeyi ile algılanan stres düzeyi aynı şey değil. Hava durumundaki sıcaklık ve hissedilen sıcaklık gibi, arada fark var. İşsizlerde bu oran, çalışanlara ve emeklilere göre daha yüksek bulunmuş. Çalışanlar açısından da, tek başına çalışanlarda diğerlerine göre daha yüksek olarak tespit edilmiş.

Yani özetle; genç yaş, erkek olmak, işsizlik, eğer çalışılıyorsa yalnız çalışma hali, depresyon, stres ve yorgunluk, erteleme hastalığının varlığını artıran faktörler olarak özetlenebilir. Bunlar Alman toplumunu temsil eden bir araştırmadan çıkan sonuçlar olsa da, kültürel farklara göre oran ve yoğunluğu değişerek pek çok toplumu kapsayacağı tahmin edilebilir.

Nitekim, bu konuda bir de uluslararası araştırma16 yapılmış. Calgary Üniversitesi’nde Örgütsel Davranış ve İnsan Kaynakları alanında çalışan, aynı zamanda verimlilik üzerine araştırmalar yapan ve motivasyon biliminde uzman kabul edilen Prof. Piers Steel’in internetten anket yoluyla yürüttüğü bu araştırmada örneklem büyük olduğu için, temsil gücü yüksek. Bilinen ortak noktaları sadece İngilizce bilmek olan 16.413 kişiden elde edilen sonuca göre; erteleme hastalığına eğilimli olan kitlenin, diğer kitlelere göre daha genç ve az eğitimli olan ve öz disiplini düşük toplumlarda yaşayan bekar erkeklerden oluştuğu söylenebilir.

Gelelim kişilik yapısına

Konunun kişilikle ilgisi olabileceği, pek çokları gibi benim de ilk aklıma gelenlerden biriydi. Kişilik teorilerinden en yaygın kabul göreni olan Beş Faktörlü Kişilik Kuramı, davranış özelliklerimizi beş ana boyutta grupluyor ve bunların farklı düzeylerdeki bileşimlerinin kişiliği oluşturduğunu söylüyor. Bu boyutlar, açıklık, sorumuluk (öz disiplin), dışadönüklük, uyumluluk ve duygusal denge olarak adlandırılıyor. Yukarıda bahsedilen ve çok sayıdaki araştırma üzerinden toplam 691 bulguyu kapsayan çalışmaya göre; 16 erteleme hastalığıyla ilişkisi bulunan iki boyut var: duygusal denge (neuroticism) ve sorumluluk / öz disiplin (conscientiousness). İlki, yani duygusal dengenin etkisi görece zayıf. Ancak sorumluluk özelliğinin etkisi anlamlı derecede yüksek.

Kişiliği oluşturan boyutlardan duygusal denge, sakinlik, kendinden emin ve güvenli tutum sergileme ile endişeli, karamsar ve güvensiz hissetme arasında değişen eğilimleri ifade ediyor.19 Erteleme hastalığı üzerindeki etkisi, karamsarlık ve güvensizlik içinde olan kişinin, yetiştirmek zorunda olduğu görevleri yapmakta zorlandığı ve erteleme eğiliminde olacağı anlamına geliyor. Ancak yukarıda da dediğim gibi, bu durumun etkisi görece az.

Kişiliği oluşturan boyutlardan sorumluluk (öz disiplin) ise, düzenli, güvenilir, azimli olma, başarıyı amaçlama ile dikkati kolayca dağılma, düzensiz ve güvenilmez olma arasında değişen eğilimleri ifade ediyor. Bu boyut, erteleme hastalığını güçlü şekilde etkileyen faktörlerden biri. Yani, azimli, düzenli ve güvenilir olma tarafı düşük, ancak düzensiz, güvenilmez ve dikkati kolay dağılma tarafı yüksek olan kişilik, erteleme hastalığının en güçlü öncüllerinden.

Sorumluluk (öz disiplin) ana boyutunu oluşturan unsurlardan başta oto kontrol olmak üzere, başarı motivasyonu ve organize olma, erteleme hastalığının üstesinden gelmek için eldeki araçlar. Bu boyutun diğer ucundaki unsurlardan dikkat dağınıklığı ise, kişinin elini zayıflatan, erteleme hastalığını güçlendiren bir etken.

Duygusal denge ana boyutunda ise dürtüsellik ve kırılganlık, erteleme hastalığını besleyen faktörler olarak karşımıza çıkıyor.20

Burada yer alan bazı terimleri (örneğin dürtüsellik veya dikkat eksikliği gibi) son yıllarda giderek daha çok duyuyoruz. Psikoloji bilimi ilerledikçe, kavramlar ve tanımlar çoğalıyor, belli durumların adlandırılması ve sınıflandırılmasıyla, eskiden bilinmeyen veya farkında olunmayan fenomenler gün ışığına çıkıyor. Sınıflandırma ve kategorize etme, çözüm yöntemleri geliştirmek ve uzmanlaşmak için gerekli. Ancak madalyonun diğer yüzünde, etiketlerin bir yan etkisi, bunların birer zayıflık veya eksiklik gibi karşılanması olabiliyor. Kişinin ve çevresinin hayatında sürekli zararlı sonuçlara yol açan ve dozu yüksek durumlar için elbette “sorun” veya “bozukluk” demek doğrudur. Ancak, her özelliğin ve durumun, hem zorluk yaratan, hem de amaca yönelik fırsatlar sunan iki ayrı ucu olduğunu unutmamak, bu konuyu yorumlarken bize ışık tutacaktır.

Görevle ilgili derindeki duygularımız da ertelemeye zemin hazırlıyor olabilir. Örneğin, hazırlanması gereken bir yazı ya da rapor var ve önümüzdeki boş belgeye bakıp “Bunu yapabilecek kadar akıllı değilim, öyleysem bile insanlar ne düşünecek? Yazmak çok zor. Ya kötü bir iş çıkarırsam?” diye düşünmek buna bir örnek. Yani, düşük özsaygı, kaygı ve güvensizlik devreye girdiğinde iş bitiricilik ortamı terk ediyor çoğunlukla. Kendimizi dinlemekteki yetersizliğin bu duruma yol açtığı bulunmuş, bir meta-analize göre.6

Harekete geçmek için uyarılmaya ve heyacana ihtiyaç duyanlar, yüksek zindelik ve canlılık hissini yakalayarak çalışmak için son dakikaya kadar bekleyebiliyorlar.7 Bu da sık rastladığımız, baskı altında daha iyi çalışma söylemini açıklıyor. Burada bahsettiğimiz his, normalde ya çok mutlu edici bir olay yaşandığında, ya da uyarıcı bir maddenin etkisindeyken oluşan cinsten, güçlü bir his. Dolayısıyla, böylesi bir tetikleyiciye ihtiyaç duyan birinin, teslim tarihine henüz çok uzun süre olan bir işi layıkıyla yapabilmesi için gerekli heyecanı bulamayacağı kesin. Bu heyecanı ve itici gücü, ancak işi son ana bırakarak yakalayabilen bir kitle bulunuyor.

Karar felci ya da analiz felci olarak adlandırılan bir yaygın durum da sürekli ertelemenin sebebi olabilir. 6 İsminden anlaşılabileceği gibi; takılıp kalmayı ve bir türlü karar verememeyi ifade ediyor. Günümüz dünyasında imkanların ve fırsatların çokluğu, bocalamaya neden oluyor. Bireysel özgürlük yüceltilirken, bunun ucu seçme özgürlüğüne dokunuyor. Seçme özgürlüğü kavramı, bireye inisiyatifi verirken, olabildiğince çok seçeneğe sahip olmanın iyi bir şey olduğu varsayımını ortaya koyuyor. Satılan ürünler, sunulan hizmetler, verilen tavsiyeler çok seçenekli. Bu seçenek bolluğu karşısında bizim hakkımız ve zamanımız ise kısıtlı. Seçimlerimiz ve hareketlerimizde özgürlüğümüz arttıkça, öncelik sıralaması gittikçe zorlaşıyor. Hatta bazen doğru ile yanlışı ayırmak bile zor olabiliyor. Bu da, herhangi bir seçim yapmaktan vazgeçiriyor veya bunu zor ve sevimsiz bir iş haline getiriyor. Böylece erteleme davranışı tetikleniyor.

Dikkat dağıtıcılar da büyük role sahip, bu sorunun yaygınlığında ve artışında.6 Yukarıdaki faktörlerden bir veya birkaçına aynı anda sahip birini düşündüğümüzde, buna bir de internet, sosyal medya, her an ulaşılabilirlik gibi şeyleri eklediğimizde iş daha da zorlaşıyor.

Kaçındığımız işin etkisi

İstemsiz erteleme davranışını tetikleyen durumlardan biri de, elbette yapılması gerekli olan işin ne olduğu. Örneğin, kimisi için pis bir mekanı temizlemek, bazıları için yemek yapmak, bir başkası için yöneticinin istediği uzun ve sıkıcı çizelgeyi hazırlamak can sıkıcı olabilir. Hoşumuza giden işleri daha önce yapmaya, itici veya sıkıcı bulduklarımızı ertelemeye yatkınız. Bu her ne kadar geçerliliğini anlamak için araştırmalara bakmamıza gerek olmayan bir durumsa da, bunu destekleyen çok sayıda bilimsel kanıt mevcut.

Hoşlanmadığımız bir işi tamamlarken otokontrol mekanizmamız en büyük yardımcımız. Otokontrol, kişiliğin alt boyutları arasında yer aldığı, yani dozunun hızlıca değiştirilmesi zor olabileceği için, bu özelliği zayıf olan kişilerde, hele ki yapılacak görev de istenmeyen bir şeyse, elde avuçta pek bir güç kalmıyor gibi. Nitekim; hoşlanılmayan bir işin, sadece otokontrolü zayıf olan kişilerde erteleme davranışını artırdığı, ancak otokontrolü yüksek olanlarda böyle bir etkisinin olmadığı da bulunmuş.21 Öte yandan, kişilik dediğimiz kavramı oluşturan bileşenler içinde sabit olmayan ve değişime müsait yönler olduğu için, otokontrol tutumunu değiştirerek, orta-uzun vadede ilerleme sağlamak mümkün olabilir görünüyor.

Erteleme davranışında bir diğer etken planlama hatası olabilir. Yapılması gereken işin alacağı süre, kişinin bunu halledebilme becerisi gibi değişkenleri isabetli tahmin edememek, işin yapılmasına başlamada veya bitirmede sorunlara ve gecikmelere neden olabilir. Bu da sorunlu erteleme hastalığı ile karıştırılabilir. Çünkü, belli bir şekilde tahmin yapma eğilimi varsa, bu zorluk tekrarlanıyor olacaktır. Bu konuyu merak edip araştırmak isteyenlerin şu terimlerin geçtiği makalelere göz atmasını tavsiye ederim: abartılı tahmin (overestimate), azımsayan tahmin (underestimate), kendine fazla güvenme (overconfidence). Araştırmalar gösteriyor ki, belli durumlar belli yönde tahminlerde bulunmamıza yol açıyor ve her zaman isabetli olamıyoruz.

İnsanlar olarak genellikle kısa vadedeki az bir getiriyi veya ödülü, uzun vadedeki çok getiriye ya da ödüle tercih etme eğilimimiz de ertelemeye yatkınlığımızı açıklıyor. Zaman iskontosu olarak adlandırılan bu davranışa göre; yapmak zorunda olduğumuz işi başardığımızda elde edeceğimiz fayda ya da ödül ile erteleyip başka şeyler yaparken elde edeceğimiz faydayı (örn. zevkli bir aktivite) karşılaştırdığımızda, çoğunlukla hemen şimdi elde edeceğimiz faydayı tercih ediyoruz.9 Bunu düşünürken aklınızdan hangi durumda birincisini tercih edeceğinizi geçirdiyseniz çok normal. Çünkü bu eğilimimiz hiperbolik. Yani, şu anda hemen elde edeceğimiz daha küçük faydadan vazgeçmek ve elimizdeki işi ertelemeden yaparak, işin sonunda elde edeceğimiz faydayı beklemek için, bunun faydasının daha büyük olmasını istiyoruz. Sonunda elde edeceğimiz fayda ne kadar büyükse, erteleme eğilimimiz de o kadar azalıyor, sabırla sonuçta elde edeceğimiz şeyi beklemeye gönüllü oluyoruz. Ünlü Marshmallow Testinin bir yönü de bununla ilgili, ticari faaliyetlerle ilgili olarak “çek/senet kırdırmak” olarak adlandırılan işlem de.

ÇÖZÜM VE BAZI YÖNTEM ÖNERİLERİ

Çözüm için önerilerin bir kısmı araştırmalarımla bulduklarım, bir kısmı ise bugüne kadarki tecrübem ve bilgim ışığında şekillendi. Tıpkı, elinde bir çekiç olanın etrafta çokça çivi görmesi gibi; ben de belli bazı konuları uzmanlık alanımdan dolayı sadece belli açıdan görüyor, bu filtreyle öneriler getiriyor olabilirim. Dolayısıyla, bulguları kendi gözleriyle ve farklı uzmanlıkla inceleyenlerin bulabileceği daha çeşitli çözümler olacaktır.

Ben, konu balık yemek olduğunda; balık alınmasından çok, balık tutmanın öğrenilmesi yanlısıyım. Konu boğaz ağrısının giderilmesi olduğundaysa, pastil almakla yetinmeyip ağrıya yol açan şeyin bakteriyel enfeksiyon mu, yoksa reflü mü olduğunu anlayarak hastalığı tedavi etmeyi isterim. Yani, çözüm kavramına yaklaşımım, hayatın genelinde sürdürülebilirlik odaklı. Burada da benzeri şekilde davrandım. Ağırlık verdiğim çözümler, daha genel ifadeli, neden-sonuç ilişkili, böylece duruma göre özelleştirilebilir ve uzun vadede hayata geçerek fayda sağlayacak olanlar. Günü kurtaran hızlı taktiklere de ihtiyaç duyulan zamanlar olacağı kesin. Onlara da kısaca değindim ancak çok daha fazlası internette kolaylıkla bulunabilir.

Erteleme alışkanlığı kişilik tipiyle ilgiliyse eğer, bunu bilmek özellikle kendine yüklenmemeye yarayabilir. (Suçluluk hissinin kalkması, ihtiyaç duyulan sakin ve makul bakış açısını sağlayacaktır. Bu önemli, çünkü kendini suçlama durumu, çözüm aramak için gereken berrak zihni pek sağlamayacaktır. Suçlama-savunma döngülerini veya boş vermişliği, yetersizlik hissini tetikleyebilir. Algılar da bunu pekiştirecek şekilde seçici işlemeye devam ederse, durumun kronikleşmesi veya strese yol açması kaçınılmaz olacaktır.) Ardından, bu normal durumla ne yapılabileceğini düşünmek mümkün olur ki, değerli aşama burasıdır. Burada, “Zaten kişilik tipim buymuş, bu konuda yapabileceğim bir şey yok” yaklaşımını benimseyenler de olabilir. Bu yaklaşım, değişimi zorlaştırıcı bir duruş olduğundan burada konu dışı bıraktım. Kişilik tipinden kaynaklı erteleme hastalığı söz konusu ise, işe yarayabilecek tutum, kişinin hayatta karşılaşacağı farklı durumları nasıl yönetebileceğini, hatta kişiliğinin diğer hangi unsurlarından yararlanabileceğini düşünmesi olabilir. Bu yaklaşım ise, aslında her türlü gelişim için vazgeçilmez etken olan İSTEK ile ilgili. İçinde özgür irade ve azmi de barındıran istek…



Motivasyon tipleri ve etki düzeyleri

Dış kaynaklı motivasyon: Ödül ve ceza yöntemleri, insanlara kendilerine kalsa asla tercih etmeyecekleri şeyleri yaptırmak için geliştirilmiştir. İnsanlar, yapmak istemedikleri şeyleri yaparken daha az mutludur ve beyin daha az dopamin salgılar. Araştırmalar gösteriyor ki, az miktarda kafa yorma ve yaratıcılık gerektiren eylemlerde bile, dış kaynaklı motivasyon performansı düşürüyor.6

Hedef Temelli Motivasyon: Bu motivasyon tipi, insanları teşvik ederek ve hedefleri için sıkı çalışmalarını sağlayarak, eninde sonunda onlara ulaşmalarını sağlıyor. Hedefe ulaşıldığında ise, yoğun keyif hissettiren tek seferlik dopamin salgılanıyor. Hemen ardından ise hedonik adaptasyon olarak

adlandırılan durum gerçekleşiyor. Bu, insanın elde ettiği hedeflere beklenmedik şekilde alışmasına ve duyarsızlaşmasına neden oluyor. Hedefe ulaştıktan bazen birkaç dakika, bazen birkaç gün sonra, hedefle ilgili olumlu duygular kayboluyor.6 Ben bu duyguların unutulduğunu da gözlemliyorum. Bu fenomen o kadar yaygın ki, bazen danışanlarımdan geçmişteki başarılarını hatırlamalarını istiyorum ve hayatta hiçbir başarısı aklına gelmeyenler oluyor. Oysa karşımda oturan ve hikayesini anlatan bu kişilerin neleri başardığını görüşmemiz sırasında ben objektif olarak görmüş oluyorum. Bu nedenle, kalıcı değil, geçici etki bırakan bir motivasyon tipi. Ve aynı nedenle, kendine hedefler koyarak motive olacağını ve sorunlarını çözeceğini ummak şeklindeki yaygın inanış, çoğunlukla başarısız sonuçlanıyor.

Gerçek motivasyon: Anlam ve vizyon, uzun süreli ve tatmin edici motivasyon sağlıyor. İnsanlar, yaptıklarındaki amacı gördüklerinde, hatta özellikle bunları gerçekte de yapmak istediklerinde en güçlü motivasyon tipi oluşuyor: Esas, gerçek veya içten gelen diyebileceğimiz, yolculuk temelli motivasyon. Bu motivasyon tipi, kişisel vizyon sahibi olmaya bağlı. Hedefleri kovalamaktan farklı olarak kişisel vizyon, kalıcı bir şeyin ifadesidir. Hayatınızda zamanınızı nasıl geçirmek isteyeceğinizin de cevabıdır. Sonuçlara değil, eylemlere, hedefe değil, yolculuğa odaklanır. 6 Şöyle bir örnek iyi anlatabilir: Bir işyerinde çalışan beyaz yakalı ekip üyelerini düşünün. Aralarında pek çoğu yöneticiliğe terfi etmek istiyor olabilir. Genellikle rakipler arasından sıyrılıp o konuma gelen kişi, aslında bir süredir zaten yönetici gibi davranan, kendince bu rolü adeta “giyinmiş” gibi olan olur. Bunu zaman zaman terfi etmek isteyenlere verilen tavsiyeler arasında da duyarsınız. İstediğiniz yere gelmeden önce nasıl davrandığınız, genel tutumunuz, o yere gelebilme durumunuzu belirler. Klasik düşünce, bir pozisyonu/ünvanı elde ettikten sonra onun gereğini yerine getirmektir. İnsan, yönetici olduktan sonra yöneticilerin yaptıklarını yapmaya başlayacağını düşünebilir ve bu mantıklıdır da. Ancak bu şekilde olduğunda yol çok daha uzun, yorucu ve bazen de hüsranla dolu olacaktır. Burada elbette “mış gibi” yapmaktan bahsetmiyorum. Kastettiğim, elde edilmek istenen gerçekliği hayal ederek, içten gelerek, isteyerek yaşamak ve davranışlara yansıtmak, bu durumun enerji verici olması. Bu ayrıca içinizdeki isteği test etmek için de iyi bir fırsat olabilir. Hedeflediğiniz şeyi elde etmek uğruna, onu zaten elde etmiş gibi davranmak size rol yapmak gibi geliyor ve üstünüze oturmuyorsa, belki gerçekten istediğiniz o değildir. Düşünmeye değer.

Beynimize ödül verme

Brown Üniversitesi Mindfulness Merkezi’nin araştırma ve inovasyon direktörü Dr. Judson Brewer, beynimize daha büyük bir ödül vermedikçe, eski alışkanlığın beyin tarafından ödül gibi algılanarak sürdürüleceğini söylüyor.5 Ertelemenin sorunundaki ödül, kaçınma veya o sırada ilgilendiğimiz hoşa giden şeyler. İçinde olunan anda kaçınmadan daha iyi bir ödül bulabilirsek ve bu ödül de gelecekteki halimize zarar vermeyen bir şey olursa, çözümü buluyor gibiyiz. Benim aklıma gelen örnek, görevi olabildiğince keyif alınacak hale getirmek. Ancak burada püf nokta, herkesin kendisine gerçekten ödül gibi gelecek şeyi bularak uyarlama yapması. Dış kaynaklı fikirler işe yaramayabilir. Ayrıca, sayısız alternatif üretilebileceği için, esas zorluk seçmek olabilir.

Affetme

Bir seçenek, istemsiz ertelemede bulunduğumuz anlar sırasında kendimizi affetmek. 2010’da yapılan bir araştırmaya göre, bir sınava çalışırken erteleme davranışları için kendilerini affedebilen öğrencilerin, bir sonraki sınava çalışırken ertelemeye daha az başvurdukları bulunmuş. Böylece, kendini affedebilmenin verimliliği artırdığı ve bunun da, kişinin geçmişi suçluluk yükü taşımadan geride bırakabildiğinde önündeki yeni amaca odaklanabilmesi sayesinde olduğu yorumlanmış.5

Öz şefkat

Öz şefkat gösterebilmek, yani hatalarımıza rağmen kendimize karşı anlayış ve nezaketle yaklaşabilmek bir diğer işe yarayan durum. 5 Biraz daha açarsak; kendimize kızmamak, kendimizi suçlamamak ve cezalandırmamak, bunlar yerine hatalarımızla, olduğumuz gibi kabullenmek ve bununla rahat olmak, bunlara rağmen kendi iyiliğimizi önemsemek diyebiliriz. Bu açıklamaya bakarak, kastedilenin olumsuz davranışı meşrulaştırmak olmadığını belirtmekte fayda var. Bazen kavramları anlamlandırırken, hele ki alıştığımız tutum farklıysa, ilk anda zıt uca giderek değerlendirmemiz çok olası. Demem o ki; kişi öz şefkat sahibi olup, bir yandan da hatalarının farkında olabilir ve bunları düzeltmek için çaba gösterebilir. Öz şefkat, buna engel değildir. Bencillik veya vurdumduymazlık demek değildir.

2014’te yapılan bir araştırma13 , ertelemenin kısır döngüye dönüşmesine yol açan stres üzerinde, öz şefkatin olumlu etkisi olduğunu kanıtlamış. Sürekli kendini eleştirmeye veya değersiz ya da yetersiz olduğuna inanmaya yatkın kişilerde stresin daha yüksek olduğu söylenebilir. Stres ise ertelemeye hem kendine kızmayı artırıcı, hem de depresyon ve anksiyeteyi besleyici yönüyle katkıda bulunuyor. Bu döngüyü öz şefkat ile kırmak mümkün. Bunun için de her birey için, öz şefkatin alt baoyutlarından hangisinde eksiklik fark ediliyorsa, ona yönelik aksiyonlar faydalı olacaktır. (Bu konuda çok sayıda makale ve “Öz şefkat Ölçeği” adlı, ülkemize uyarlanmış bir ölçüm aracı da bulunuyor.) Genel olarak meditasyon, bilinçli farkındalık (mindfulness) pratiklerinin faydaları görülmekte ve bu pratikler de kanımca bu sebeple yayılmaktadır.

Duruma göre odak ayarlama

Bir hedefimiz var ve ona ulaşmakta erteleme hastalığına yakalanmamak istiyoruz. Hedefe giden sürecin adımlarını tasarlamak ve adım adım yapılması gereken küçük görevlere odaklanmak, hedefimizin tamamına odaklanmaktan çok daha iyi sonuç verebilir ve böylece tek tek küçük görevlere, onları nasıl yaptığımıza odaklanırız. (‘Böl ve yönet stratejisi’ de diyebiliriz.) Bu, özellikle sonuçla ilgili stres yüksek ise işe yarayacak yöntem olarak öneriliyor. Eğer sonucun yarattığı stres o kadar büyük değil ama hedefe giden yolda tamamlanması gereken alt görevler arasında hoşlanmadıklarınız varsa, bu defa sonuca, bitiminde ulaşılacak hedefe odaklanarak ilerlemek öneriliyor.23

Bilişsel davranış terapisi

Kişinin belli bir durum karşısında verdiği tepkinin, o durumun gerçekte nasıl olduğundan çok kişinin nasıl algıladığına bağlı olmasından hareket eden bir yöntem olan bilişsel davranış terapisinin erteleme hastalığı üzerinde faydaları görülmüş. Erteleme hastalığıyla mücadele için özellikle okullar ve üniversitelerde bu terapi yönteminin öğrencilere sunulmasının etkili olacağı düşünülüyor. 12

Kişisel vizyon oluşturma

Becerilerimizi ve hayattaki önceliklerimizi anlamamızı sağlayan, faydasına çok inandığım bir yöntem. En önemli etkisi, hayatımızda ne yapmak istediğimizi düşünerek kaybolmamızı engellemesi. Ayrıca çabayı doğru eylemlere odaklamaya ve öncelikler belirlemeye yardımcı olur. Böylece o aktiviteden bu aktiviteye sürekli atlanmaz. Neyin motive ettiğini fark ettirir ve disiplini korumayı, her günden yarar sağlamayı sağlar. 6

Bugünün yapılacaklar listesi

Uzun yapılacaklar listeleri genelde giderek büyür ve bu kadar uzun olması tamamen vazgeçmeye neden olabilir. Daha kısa yapılacaklar listesi ile sadece o güne sığabilecekleri öncelik sırasına dizmek, sonra da tahmini zamanlar vermek daha az streslidir ve daha çok şey bitirtebilir. 6

Alışkanlıklar listesi

Alışkanlık haline gelmesi istenen şeyler belirlenir. Alışkanlıklar, adı üstünde “alışkanlık” oldukların için, yapılmaları kolaydır, fazla bir enerji gerektirmezler. Hedeflenen alışkanlıklar ise liste yapılarak tanımlanır. Sonra da her gün istenen şekilde yapılıp yapılmadıkları işaretlenir. Günün sonunda kendine toplam bir puan verilir. Bunu örneğin haftalarca sürdürmek, iyi bir motivatördür. Alışkanlıkların yerleşmesine de yardımcı olur. 6

Kendimizle toplantı

Bu yöntem, daha uzun vadeli planlamaya ve kişisel gelişiminin genel bir resmini çizmeye imkan sağlar.Sadece kendimize ayırdığımız bir vakitte, tıpkı başka biriyle toplantı yapar gibi ciddiyetle şu konuları ele almak tavsiye ediliyor: Kendimize ne kadar ilerlediğimizi sormak, hangi yöne gitmek istediğimizi düşünmek, daha çok geliştirilebilecek neler olduğuna bakmak.6

Koçluk almak

Koçluk, gerek davranışsal erteleme sorununda, gerekse karar almakla ilgili erteleme sorunlarında anlamlı iyileşme sağlayan bir yöntem. Daha uzun bir zamana yayılma olasılığı olan değişimi hızlandırması söz konusu. 14 15 Erteleme davranışını engellemeye çalışmaktan çok, buna yol açan unsurlara cesurca ve samimiyetle bakabilmeyi sağlayacaktır. Doğru ve etkili uygulanabildiğinde, kalıcı çözümlere giden bir yol olarak, kişiye ileride yaşayacağı olası zorluklarda da faydalanabileceği bir bakış açısı kazandırır.

Diğer yöntem ve taktikler

Erteleme hastalığıyla ilgili belirtiler, nedenler ve teorilere dayanarak oluşturulan pek çok tavsiye listesi var. Bunlardan özellikle Youtube’da yer alan ikisini, videolu ve eğlenceli anlatımları, ayrıca kolaylıkla başkalarıyla paylaşılabilmeleri nedeniyle öneriyorum:

ii) Hikmet Anıl Öztekin – “Erteleme Hastalığına Son Verecek 8 çözüm

Özellikle, ders çalışma ve benzeri konsantre olunarak bitirilmesi gereken işler için Pomodoro tekniği ve 52-17 tekniğini de araştırabilirsiniz.25

Durumsal ve genel öneriler

Aşağıda grupladığım maddeler, nedenlere bağlı yol çizmek için tavsiyeler. Kişiye özel olarak içleri farklı doldurulabilir. Hepsi, koçluğun alanına da giren konular. Bu nedenle, kendi kendine çalışılabileceği gibi, bir koç aracılığıyla da ele alınabilirler.


· Erteleme eğer karar verme zorluğundan kaynaklanıyorsa, bu zorluğu yaşatan unsurun ne olduğunu derinlemesine incelemek, yolumuzu aydınlatabilir.

· Öz disiplin konusunda yaşanan bir sıkıntı söz konusu olduğunda, doğru motivasyona sahip olmak önem kazanıyor ve olumlu alışkanlıklar edinmek, bunlara üzerine gitmek bir çözüm olabiliyor. 6

· Kendimizden beklentilerimizin neler olduğuna bakmak, diğer insanlardan beklentilerimizle karşılaştırıp arada herhangi bir yönde fark olup olmadığını tespit etmek, çözüme giden yollardan biri olabilir. Özellikle, gerçekçi olmayan veya fazla yüksek beklentileri, çevreden daha çok kendimize yöneltiyorsak veya genel ortalamaya göre hayli marjinal kalan beklentilerimiz var ve bu herkes için geçerliyse, erteleme sorunu yaşıyor olmamız sürpriz değildir. Bu konu üstüne düşünmek ve çalışmak faydalı olabilir.

· Bu yolda bazı becerilerimizin eksik kalması işimizi zorlaştırıyor olabilir. Örneğin planlama, önceliklendirme, zaman yönetimi, yapmamız gereken iş(ler)le ilgili bilgi / tecrübe düzeyimiz gibi. Hangi becerileri geliştirmek işimizi görecek ve kolaylaştıracaksa, onlara yönelip güçlenmek yine uzun vadede işimize fazlasıyla yarayacaktır. Bunun için eğitimler almak, kitap ve makale okumak, araştırmak da tercih edilebilir.

· Bir an durup, gerçekten ihtiyacımızın ne olduğunu düşünmek de fark yaratabilir. Söz gelimi; zaten yoğunsak ve pek çok işimiz varsa, üstlenmekte olduğumuz her iş ne derece gerekli, buna bakmak… Seçmediğimiz halde mecburen yapmak zorunda olduklarımız fazlaca ise, kendimize koyduğumuz hedefleri gerçekleştirmeye çalışmak için doğru zaman mı? Enerjimiz hepsine yetebiliyor mu? Yetmeli mi? Bir miktar kendine iyi bakmanın, içe dönmenin ve kendini dinlemenin bir zararı olabilir mi? Yani, taşıdığımız karpuzların hepsini aynı anda koltuk altına sığdırmamız hayati öneme sahip mi? Bu sorularla birlikte, bunu daha önce hiç yapıp yapmadığımız, denemeye değer bulup bulmadığımız da düşünülesi olabilir.

· Değerlerimizin neler olduğu konusunda net, berrak bir fikre sahip olmak pek çok şeyi etkileme gücüne sahiptir. Kişisel vizyon oluşturmak da yolu tasarlamaya, netleşmeye, yön bulmaya hizmet edecektir. Halihazırda sahip olduğumuz vizyona bakarak değerlerimizle ilişkisine odaklanmak, bunları besleyecek olumlu alışkanlıklar edinmek de iyi bir fikir olabilir. 6 Bu çalışma, sadece erteleme sorununun değil, hayattaki pek çok engelin üstesinden gelmeyi sağlayabileceği için -bence- en iyi “balık tutmayı öğrenme” uygulamalarından biri.

· Yüzleşmeyi ve düşünmeyi sağlayıcı uygulamalar, kalıcı ve dönüştürücü etkiye sahip oldukları için benim favorim. Bu tür uygulamalarda kendine soru sormak ve sonra samimiyetle, derin düşünerek yanıtlar vermek esas. Genelde kağıt-kalem ile yazarak yapılmaları önerilir ve ben de bunu tavsiye ederim. Çünkü yazarken girdiğimiz derin düşünme şekli, sadece aklımızdan bir şeyleri geçirirken ve kağıda dökmezken oluşmuyor. Yazmanın ilginç bir şekilde içe dönmeyi, samimiyeti sağladığını düşünüyorum. Cep telefonu, tablet veya bilgisayar gibi dijital bir mecraya da notlar alınabilir. Bunun faydası, saklamanın kolaylığı olacaktır. Kağıt-kalem tercih ediyorsanız da, yaptıktan sonra cep telefonuyla fotoğrafını çekip, önemli fotoğraflarınızı sakladığınız bölüme kaydetmeniz iyi olabilir. Böylece zaman geçtikçe geri dönüp bakmak, hatırlamak ve gerekiyorsa revize etmek ve yolda kalmak mümkün olur. Ünlü ve çok faydalı bir örneği için Byron Katie’nin The Work çalışmasını incelemenizi tavsiye ederim.

SON SÖZ VE YORUM

Konuyu araştırdıkça netleşen, iki tür erteleme davranışı olduğu. Biri, bazen farkında olmadan, bazen de farkında olunsa da alışkanlıkla oluşan ve kişinin genel tarzı haline gelmiş erteleme. İkincisi ise kasıtlı tercih olarak yapılan erteleme. İkinci tarzı tercih edenler, iyi performansı baskı altında yakalayanlar. Stresli sonuçları yaşamıyor, hem de yaptıkları işte daha iyi performans elde ediyorlar. Ayrıca bu şekilde davranan erteleyiciler kontrolü elde bulundurduklarından, her zaman değil, gerekli gördüklerinde böyle davranıyorlar.

Alışkanlık haline geldiği için veya kişilik yapısı nedeniyle ertelemede bulunanlar ise, bu kasıtlı tercihleri olmadığı için stres, kaygı ve olumsuz sonuçlar yaşıyor. Bu kişiler için hayatın pek çok alanında ve sürekli erteleme davranışı söz konusu olduğundan, hayat tatminleri de düşüyor. Yaşanan olumsuz sonuçlar üzerinde kontrol sahibi olamadığını gözlemlemek de sorunu derinleştiren ve kısır döngüye sokan unsur oluyor.

Böyle bakınca, desteğe ihtiyaç duyan ve gelişim potansiyeli daha yüksek olanların, kasıtlı ertelemeyen grup olduğunu söyleyebiliriz. Bu grubun, hallerinden memnun olmamaları nedeniyle çözüme veya değişime daha istekli olacağı varsayılabilir. Öte yandan bu kişilerin yaşayabileceği zorluk ise, kendiyle veya hayatla ilgili kalıplaşmış inançlarının gelişimi sekteye uğratma ihtimalidir.

Bugüne kadarki tecrübemden, öz farkındalık yüksek olduğunda kendi kendine bahane bulma ve kaçışın çok mümkün olmadığını söyleyebilirim. Dolayısıyla, kendi kişisel gelişimi konusunda emek verenlerde sorunun bu ayağı, bir başka deyişle gelişim yolunun ilk kilometreleri zaten hallolmuş oluyor. Kör noktalar elbette her zaman olabilecektir ama bunları destek alarak veya kendi yöntemleriyle keşfetmek ve görmek, yine daha kolay olacaktır.

Gelişime ilgi duymak, gelişimi amaçlamak, bu dünya üzerinde devam eden hayatın olmazsa olmazı. Ancak bu fenomeni nasıl yorumladığımız bir o kadar önemli diye düşünüyorum. Bu yazıyı kaleme aldığım 2020 yılının ilk çeyreği, tüm dünyaya, daha fazla, daha hızlı, daha büyük, daha kendi için olanı hedefleyen gelişim yaklaşımını sorgulatıyor. Ben de yeni bir çağa geçiş döneminde olduğumuzu düşünenlerdenim. Yeni dönemde, sahip olduklarımıza ve başkalarıyla neler paylaşabileceğimizin farkına varmak, var olanı kutlamak ve bundan güç almak gelişim yolculuğunun yeni tanımı olacak gibi geliyor.

(Makalenin tüm hakları Ece Ağabeyoğlu'na aittir. İzinsiz olarak tamamı veya bir kısmı yayınlanamaz, alıntılanamaz. 31.03.2020)


Referanslar


1. Howell, Andrew J., ve David C. Watson, David C. “Procrastination: Associations With Achievement Goal Orientation and Learning Strategies.” Personality and Individual Differences43:1 (2007 Tem), 167-178. (erişim 18.03.2020)


2. Wikipedia. “Procrastination.” Son güncelleme 18 Mart ,2020. https://en.wikipedia.org/wiki/Procrastination.


3. Uplifers. “Modern Zamanların Kâbusu: Erteleme Alışkanlığı.” Erişim 19 Mart, 2020. https://www.uplifers.com/modern-zamanlarin-kabusu-erteleme-aliskanligi/.


4. Sirois, Fuschia, ve Timothy Pychyl. “Procrastination and the Priority of Short-Term Mood Regulation: Consequences for Future Self.”Social and Personality Psychology Compass7:2(2013 Şub), 115-127. (erişim 15.03.2020)


5. Lieberman, Charlotte. “Why You Procrastinate (It Has Nothing to Do With Self-Control).” The New York Times New York edition (2019 Mar), B-8 (erişim 03.03.2020)


6. Procrastinatin.com. “What Is Procrastination?.” Erişim 1 Mart, 2020. https://procrastination.com/what-is-procratsination


7. Psycholgy Today. ”What Is Procrastination?.” Erişim 5 Mart, 2020. https://www.psychologytoday.com/us/basics/procrastination


8. CNN Türk. “Erteleme Hastalığı Nedir? Erteleme Hastalığı Belirtileri Nelerdir?.” Erişim 20 Şubat, 2020. https://www.cnnturk.com/saglik/erteleme-hastaligi-nedir-erteleme-hastaligi-belirtileri-nelerdir.


9. Hershfield, Hal E. “Future Self-continuity: How Conceptions of the Future Self Transform Intertemporal Choice.” Annals of the New York Academy of Sciences1235:1 (2011 Eki), 30–43. (erişim: 28.02.2020)


10.Bektaş, Mücahit. “Davranışsal Bağımlılık: Tanımı, Türleri ve Sınıflandırılması.” Bir Kamu Politikası Olarak Bağımlılıkla Mücadele (2018 Ocak), 147-159. (erişim 10.02.2020)


11.Barış Özcan. “Erteleme Hastalığınız Varsa Bu Videoyu Hiç Ertelemeden İzleyin!.” Erişim 17 Şubat, 2020. https://www.youtube.com/watch?v=oN_8J6W8iJE.


12.New Scientist. “Can’t Stop Procrastinating? Try Cognitive Behaviour Therapy.” Erişim 9 Şubat, 2020. https://www.newscientist.com/article/2144452-cant-stop-procrastinating-try-cognitive-behaviour-therapy/


13.Sirois, Fuschia M. “Procrastination and Stress: Exploring the Role of Self-Compassion.” Self and Identity13:2(2013 Şub), 128-145. (erişim 15.03.2020)


14.Karas, Dorota, ve Marcantonio M. Spada. “Brief Cognitive-Behavioural Coaching for Procrastination: A Case Series.” Coaching: An International Journal of Theory, Research and Practice2:1 (2009 Nis), 44-53. (erişim 17.03.2020)


15.Losch, Sabine, Eva Traut-Mattausch, Maximilian D. Mühlberger, ve Eva Jonas. “Comparing the Effectiveness of Individual Coaching, Self-Coaching, and Group Training: How Leadership Makes the Difference.” Frontiers in Psychology7:629(2016 May). (erişim 17.03.2020)


16. Steel, Piers. “The Nature of Procrastination: A Meta-Analytic and Theoretical Review of Quintessential Self-Regulatory Failure.” Psychological Bulletin133:1(2007 Oca), 65-94. (erişim 22.03.2020)


17.Psycholgy Today. “The Paradox of Procrastination The four irrational beliefs that cause us to procrastinate.” Erişim 1 Mart, 2020. https://www.psychologytoday.com/us/blog/fulfillment-any-age/201204/the-paradox-procrastination.


18.Beutel, Manfred, Eva Klein, Stefan Aufenanger, Elmar Brähler, Michael Dreier, Kai Müller, Oliver Quiring, Leonard Reinecke, Gabriele Schmutzer, Birgit Stark, ve Klaus Wölfling. “Procrastination, Distress and Life Satisfaction across the Age Range – A German Representative Community Study” PloS one11:2(2016 Şub), e0148054. (erişim 20.02.2020)


19.Mert Şencan, Merve Nur. “Beş Faktör Kişilik Özellikleri ile İşkolizm Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Kamu Sektöründe Çalışanlar Üzerinde Bir Araştırma.” Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi5:3(2016), 229-246. (erişim 20.03.2020)


20.Psycholgy Today. “Personality: Risk and Resilience Factors for Procrastination. How Your Personality May Affect Task Delay.” Erişim 23 Mart, 2020. https://www.psychologytoday.com/us/blog/dont-delay/200804/personality-risk-and-resilience-factors-procrastination.


21.Soons, Annabel. “The moderating role of task aversiveness on the relation between trait self-control and study behavior.” Yüksek lisans tezi, Utrecht Üniversitesi, 2017


22.Hsin Chun Chu ve Jin Nam Choi. “Rethinking Procrastination: Positive Effects of “Active” Procrastination Behavior on Attitudes and Performance.” The Journal of Social Psychology145:3(2005 Tem), 245-264. (erişim 23.03.2020)


23.Krause, Kathrin ve Alexandra M Freund. “How to Beat Procrastination The Role of Goal Focus.” European Psychologist19:2 (2014 Oca), 132. (erişim 25.03.2020)


24.Steel, Piers, Frode Svartdal, Thomas Thundiyil, ve Thomas Brothen. “Examining Procrastination Across Multiple Goal Stages: A Longitudinal Study of Temporal Motivation Theory.” Frontiers in Psychology9:327 (2018 Nis). (erişim 25.03.2020)


25.Ekonomi Doktorunuz. “Verimli Sonuçlara Giden Yol Çok Çalışmaktan Geçmiyor!.” Erişim 30 Mart, 2020.https://www.ekonomidoktorunuz.com/verimli-sonuclara-giden-yol-cok-calismaktan-gecmiyor.


164 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page