top of page

Giderek Önem Kazanan ve Popülaritesini Hak Eden Yetkinlik: “Resilience”

Güncelleme tarihi: 28 Mar 2019



“Resilience” (direnç, esneklik), son dönemde giderek daha çok duyduğumuz, iş hayatında trend haline gelen yetkinlik terimlerinden biri.


Türkçe karşılığını tek sözcükle belirtmek yanlış anlamaya yol açabiliyor, çünkü “direnç” ile kastedilen “direnmek” veya “karşı koymak” değil, daha çok “şartlara ve stres faktörlerine uyum sağlayarak baş etme yolları geliştirme”. Ben buna “esnek direnç” demeyi tercih ediyorum. Günümüzde bu, dayanıklılığın yeni tanımı haline gelmekte.


Teknolojinin ilerleyerek gündelik hayatın olmazsa olmaz parçası olduğu ve iletişimin hızlanarak herkesin birbirine bağlandığı günümüzde değişim ve dönüşüm artık dönemsel değil, sürekli hale gelmiş bulunuyor. Bunun doğal uzantısı olarak organizasyonlar için de hızlı adaptasyon, sorun çözme, yeni bakış açıları, iş yapış şekillerini daha sık gözden geçirme gibi gereklilikler oluşuyor. Hatta çalışan ve müşteri kuşaklarının değişmesi ile iletişim tarzı ve değerlerin de değişimden geçtiği dönemdeyiz. Bu kavramlar ise, madalyonun diğer yüzünde zorlayıcı ve zaman zaman da güçlü yönleri değil, geliştirilmesi gereken yönleri kullanmayı zorunlu kılan süreçler. İşte bu noktada, organizasyonlar için vazgeçilmez bir özellik olarak karşımıza çıkıyor “esnek direnç”.


Bu hem şirket, hem de çalışan bireyler boyutunda ele alınabilen, hem ölçülebilen, hem de geliştirilebilir / öğrenilebilir olan bir yetkinlik. Şirket, faaliyet alanında ve kendi sektöründe ortaya çıkan stres faktörlerine karşı hızlı, esnek, yeni çözümler geliştirerek gelişmek zorunda. Bireyler ise iş ve özel hayatlarında karşılarına çıkan beklenmedik zorluklar, yenilikler, değişim ve problemlerle etkili şekilde baş etmek durumunda.


Maria Konnikova’nın dört ayrı araştırmacının bilimsel çalışmalarından derlediği ekteki makalesi, güzel ve anlaşılır şekilde “esnek direnç” kavramını anlatıyor.


Öne çıkan noktalar;


  • Bu yetkinliğin gözlenebilmesi için ciddi stres faktörleriyle karşılaşılmış olması gerekiyor. Başka bir deyişle, pek bir sıkıntı/zorluk ile karşılaşılmaması halinde, bu yetkinliğin varlığını tespit edemiyoruz.

  • “Esnek dirençli” bireyler, kontrolün kendilerinde olduğunu düşünüyor. Yine başka bir deyişle, başarı veya başarısızlıklarını dış etkenlere dayandırmıyorlar.

  • Bu yetkinlik sabit değil, zamanla değişim gösterebiliyor. Bu, hem sonradan öğrenilebildiği anlamına, hem de çok fazla stres faktörüne maruz kalındığında bazen zayıflayabildiğine işaret ediyor.

  • Öğrenme ve uygulamanın yolu, bakış açısından yani “algı”dan geçiyor. Buna, duyguları yönetmek de diyebiliriz. Zorlayıcı bir olayla karşılaştığında bireyin seçtiği tepki, “esnek dirençli” olup olmadığını belirliyor. Olayı “travma” olarak etiketlemesi halinde etkilerine karşı dayanıklı olup yaratıcı çözümler geliştirmesi imkansız oluyor. Aynı olayı “öğrenme fırsatı” olarak gören birey ise fayda üreterek gelişime yol açıyor.


Uygun bir vakitte okunmayı hak eden konuyla ilgili makale: http://www.newyorker.com/science/maria-konnikova/the-secret-formula-for-resilience



36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page